gazete anamur
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

Sponsor Alanı


Ana Menü

Sponsor Alanı

 

Sponsor Alanı


Dost Siteler

HAVA DURUMU

ANAMUR

Saat

Sponsor Alanı

 

Ziyaretçi Bilgileri

»Aktif 12  
»Bugün 1943  
»Toplam 15048279  
Sayın Ziyaretçimiz
»IP'niz | 3.145.58.169
» Bu sitemizi ziyaretiniz

İNSAN HAYATI UCUZ

İ. Hakkı CENGİZ

10 Mart 2023, 16:01

İ. Hakkı CENGİZ

Her Şey Pahalı, Bir Tek İNSAN HAYATI UCUZ

 

Genelhaberler yazarı Osman Yıldız“Robotlar Sahibini Tanıyabilir mi?” başlıklı, 26 Şubat 2022 tarihli bir yazı kaleme aldı. Yazıya yorum yaptım ve konuyu tartıştık. Osman Yıldız, yorumlarıma verdiği cevabın son tarafında şunları söyledi: “Dünyanın Adaletli bir yer olabilmesini sağlayacak olan sadece insanın kendisine inanmasını sağlamak olacaktır. İnsan kendisine inandığı anda asıl yaratanının ne istediğinin cevabını bulacaktır. Araba örneğinden yola çıkarsam, sahibinin istediğini yapmayan araba arızalıdır. Arızalı olan aracın ise akıbeti şüphelidir. İnsan kendisine inanmadığı müddetçe daha net söyleyeyim, insanlar kendilerine karşı dürüst olmayı başaramadıkları müddetçe dünyada hiçbir şey değişmez. Öncelikle her insan kendisine inanmayı öğrenebilmelidir.”

Cevapta geçen, İNANMAK, ADALET ve DÜRÜST OLMAK kavramlarına özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Çünkü bunlar bizim temel meselemiz. Bunların Bütün hayatımızla, hayata ne anlam verdiğimizle, ömrümüzü neyin üzerine BİNA ettiğimizle ve ömrümüzü nasıl geçirdiğimiz, nasıl geçirmek istediğimizle direkt ilişkisi var. Bu “değerlerin” depremle, enkazla, enkaz altında kalmakla direkt ilişkisi var.

Öncelikle, “inanmak” kavramını ele alalım: İnancı, gerçekten anladığımızdan ve bunu içselleştirdiğimizden çok şüpheliyim. Osman Bey, cevabında, “insanın kendisine inanmasını sağlamaktan, kendisine inanmayı öğrenebilmek”ten bahsediyor. Tabii bunu söylerken, bu konuda büyük bir eksiklik olduğunu, büyük çoğunluğumuzun kendine inanmadığını dile getirmiş oluyor.

İnsan kendisine neden inanmaz?

Çünkü kendi değerine, kendisinin değerli olduğuna inanmaz!

Kendisini değersiz gördüğünden her şeyi başkalarından bekler… Torpil, kayırma ister, rüşvet işler!

Kendini değersiz görmek ne demek? Hayatımın hiçbir değeri yok, hayatım “ucuz” demek! Hayatlarımız gayet ucuz demek!

Ülkenin sekizde birini enkaz haline getiren Kahramanmaraş depreminin ardından, konutların büyük bir çoğunluğunun;

Hangi gevşek ve sıvılaşma meydana gelen zeminlere yapıldığı,

Üç katkı geçmemesi gereken alanlara nasıl çok çok yüksek katlar çıkma izni verildiği,

Üç katı geçmemesi gereken yerlere 5-6 katlı binalar yapılırken, demirden, çimentodan ne kadar tasarruf(!) edildiği, yani çalındığı,

Demir ve kolon-kiriş bağlantılarının nasıl gayriciddi yapıldığı hatta bağlantıların ihmal edildiği,

Bütün bunlara rağmen, izin verilen sınırın da üzerine ne kaçak katlar çıkıldığı,

Sonra bunların nasıl affedildiğini anlatan düzinelerce hikâye, her an, her saat avuçlarımızın içindeki ekranlara doluyor.

Hakkına razı olmak nerede?

Adalet fikri, adalet anlayışı, adalet ideali nerede?

Hele dürüst olmak, kendine karşı dürüst olmak nerede? Kendine karşı dürüst olmayandan başkasına, hakka, adalete karşı dürüst olması nasıl beklenebilir?

Sonuç!

Korkunç bir yozlaşma!

Korkunç bir yıkım!

Korkunç bir enkaz!

**************************

 

TÜKETİMİ Derhal Kısmak Zorundayız

Problemin adını koyalım: Gıda krizi!

Evet, gıda kriziyle, tehlikeli bir gıda krizi ile karşı karşıyayız!

İyi haber; her şey bulunuyor.

Kötü haber; her şey az bulunuyor… Üretim yetersiz!

Kıtlığın kesin kanıtı; başta gıda fiyatları, bütün ürün fiyatlarının füze gibi yükselmesidir. 7 Mart Salı akşamı, TGRT Haber’de, et fiyatlarındaki iki aylık artışın yüzde 50 olduğu bildirildi. Ertesi gün, yine TGRT Haber’de, soğan, patates ve domatesteki “anormal” fiyat artışları dile getirildi.

Fiyatlar neden bu kadar anormal artar?

Bunun en önemli sebebi; üretim yetersizliğidir. Üretimin yetersiz olması da kuraklığın,

İklim krizinin,

Vaktinde tedbir alınmamasının,

Ve aşırı nüfus artışının sonucudur.

Bir çevre gönüllüsü olarak, dünyanın nereye gittiğini gördüğümden, yıllardan beri; “israfı, bilhassa su ve ekmek israfını önlemek, tüketimi kısmak, nüfus planlaması yapmak, sofradan doymadan kalkmak gerektiğini” feryat figan haykırıyorum.

Kulak asan oldu mu? Hatta duyan oldu mu?

Hayır! Bir kişi bile, senin çığlığını duydum demedi.

Sorun büyüdü… Sorun çok, çok büyük… Sorun, kaçınılmaz olarak krize dönüştü.

Büyük sorunu çözmek için büyük tedbirler almak lâzım. Etkili çözüm yolları bulmak lâzım. Tabii en başta, “konfor alanından çıkmak” lâzım!

Konfor alanı ne?

Mutfakları, buzdolaplarını tıka-basa doldurmak!

Masaları donatmak!

Üç öğün sofra kurmak+çay pasta, börek, bükme+meyve+kuru yemiş+abur cubur yemek, içmek!

Doya doya yemek!

Bunları yiyip içerken pek çok israf etmek!

Geldiğimiz nokta ürkütücü… Gidişat korkunç!

Bu alışkanlıkları, bu “konfor alanlarını” derhal terk etmek zorundayız. Porsiyonları küçültmek, yemek çeşitlerini ve öğünleri azaltmak zorundayız.

Sofradan daima doymadan kalkmak lâzım.

Ramazan geliyor… Asıl oruç budur. Daha iştahın varken kalkmak!

 

x   x   x

 

İLGİLİ YAZILAR

 

Ahh, Bir YAPABİLSEM!

YEMEK… Şuursuzca Tüketmek!

Üç öğün yemek kapitalizmin bir oyunu mu? (genelhaberler.com)

 

İsmail Hakkı CENGİZ

Bu haber 195 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
2024 yerel seçim değerlendirme-225 Nisan 2024

Sponsor Alanı


SON HABERLER

Sponsor Alanı

 

Son Dakika Haber

Sponsor Alanı

 

Her Hakkı Saklıdır - 2012 (Fatma ARIKAN)
RSS Kaynağı | Anasayfa | İletişim

(c)2012 Gazete Anamur